İlhan CAVCAV ile Yönetim ve Kurumsallık Üzerine

Futbolla çok aram yoktur. Birkaç yıldır Bursaspor kombine kartım var. Hafta sonları unutmayıp maça gidebilmeyi başarabildiğim zamanlarda iyi bir izleyici sayılırım.

Bursaspor malum çok iddialı ol(a)mayan bir takım. Bu yazıda bir futbol takımı ile bir iş dünyasını benzeştirelim birlikte. Ne dersiniz?

Hedefsizlik

Bursaspor neden iddialı olamıyor bilemiyorum. Taraftar yani yatırımcı çok istekli oysa. Yatırımcı diyorum çünkü bugünün spor ekonomisinde taraftar, bizzat yatırımcı. Bursaspor’da ülkenin en ateşli taraftar kitlesine sahip. Ateşli olmak iyi bir yatırımcı olmak için yeterli mi? Ayrı bir tartışma konusu. Çünkü taraftar ateşinin ekonomik boyutu da önemli.  Taraftar gelirlerine bakmak lazım.

Peki tek sorun para mı? Tabi ki hayır. Paranızda olsa yatırımınızın hedefe ulaşması için başka şeyler gerek. Cümleye de yazdık ama önce olması gereken bir hedef herhalde. Bursaspor’un benim bildiğim hep tek bir hedefi var. “Takımımızı üst sıralarda… , ilk üçe … vs. vs.” Nasıl konmuşsa hiç değişmiyor. Hâlbuki ki dünya değişiyor. 2010’da şampiyon olduğumuzda yaratılan kırılma ile kaderi değişir gibi oldu ama başarı kolay, sürdürmek zor.

Gördüğünüz gibi insan olayları hep kendi gözünden görüyor. Ben de “futbol maçı izlerken bile” kendi konumla ilgilenmekten kendimi alamıyorum.

Kurumsallık

Sorsanız Bursaspor ve daha nice Türk takımları hepsi kurumsal kulüpler. Tabi biz millet olarak kurumsallığı kendimiz dışında birilerine de maaş ödemek, görev vermek vs zannettiğimiz için durum biraz karmaşıklaşıyor.

Başka bir örnek Gençlerbirliği. Sayın İlhan CAVCAV 1935 doğumlu. 1978’de ( yanlış yazmadım tam 36 yıl önce Sayın Hasan ŞENGEL yerine kulübe başkan olmuş.  Başarı ile kulübü yönetmiş, tüm futbol dünyasının da sevdiği, saydığı, futbol konuşulurken sözüne itibar edilen bir adam. Biyografisi burada. Lütfen kaç teknik direktörle çalışmış okuyunuz.

İlişkiler

Hafta sonu ilginç bir gelişme oldu. Gençlerbirliği Bursaspor’a kendi evinde 2-1 yenildi. Sonra da Sayın Başkan açıklamayı patlattı. “Mustafa Kaplan’ı görevden aldım, haftaya takımı ben çıkaracağım” Ayrıntıları buradan okuyabilirsiniz.

Özetle diyor ki : “Bu işi en iyi ben biliyorum. Sağlığım elverdikçe en iyi ben yaparım.” ( Siyasetten başlayıp mahalle muhtarına kadar tüm başkanlarımıza yakışan bir söz )

Açıklamasında hocaya müdahale edip değişiklik dikte ettiğini itiraf ediyor ama bunu bir abi gibi yaptığını söylüyor.

İşin ilginç yanı bu olayda mağdur olan profesyonelin yani Gençlerbirliği teknik direktörü Mustafa KAPLAN’ın demeci. Aynı açıklamalarda okuyabilirsiniz.

Profesyonelin işine müdahale birden “abi” kılıfına giriyor. Profesyonel ise “o benim büyüğüm döver de sever de” havasında. İlişki tam anlamıyla feodal.

Tabi ki derdim İlhan Bey’i eleştirmek değil. Buradan hareketle, yönetim, iş ve ilişki kültürümüzü biraz olsun sorgulamak istiyorum sadece.

Patron, lider , başkan ne derseniz deyin toplum önderlerimizin ortak bir paydası var. Bireysel olarak iyi ( hatta girişimcilik konusunda çok iyi ) ama sistemli gelişim, sürdürülebilirlik, organizasyon kurma ve yaşatma konularında maalesef kötüyüz.

İşin başında olmayı , başarmayı , bu başarıdan doğan egoyu seviyoruz. Başında bulunduğumuz şirketler , takımlar , organizasyonlar bizim oyun alanımız gibi. Ve en önemlisi çok istememize(!) rağmen bu işten bir türlü emekli olamıyoruz.

Ama iş bizden sonrada başarılarını arttırarak sürdürebilecek şirketler , takımlar , organizasyonları kurmaya gelince bazı soruları sormak gerekiyor.

Hedef nerede, vizyon nerede, misyon nerede, strateji nerede , plan nerede , eylem nerede?

Hepsi var diyorsanız “Patron olmasa bu şirkete ne olur? diye soralım o zaman. Cevabı ise kurumsal olgunluğunuzun seviyesini göstersin.

Yeniden Futbol

Futbolda kurumsallığa yer yok mu? Peki ihtiyaç var mı?

Bu kulüpler vasatlıktan kurtulup gerçek başarıya ulaşamayacaklar mı? Taraftarın, yöneticinin, direktörün, futbolcunun tatmin olması yeterli mi? “Böyle iyi” mi gerçekten?

Taraftar olarak biz galiba futbolda sürdürülebilir başarıyı değil, futbol konuşmayı seviyoruz.  O yüzden de futbol bize başarı değil geyik muhabbeti sunuyor.

Ben yine önümüzdeki hafta maça gideceğim. Bursaspor maçı alırsa ne olacak? Onu düşüneceğim , sonra stattaki taraftar kitlesinin ne istediğini ve isteklerin takımla ilgisini-gerçekçiliğini düşüneceğim. Sonra yöneticilerin bu istekleri umursayıp umursamadığını düşüneceğim. Sonra gözüm hocaya takılacak, futbolculara bakacağım. Taraftarlardan biri Bursaspor futbolcusunu topa yanlış vurduğu için eleştirecek, bağıracak. Hakeme küfür edilecek. Vs vs.

Sonra ben bir de utanmadan bir de ben bizim yönetim anlayışımızla Mancester, Real, Barca yönetimlerini kıyaslamaya kalkacağım. Sizce kıyaslamalı mıyım? Sahi siz hangi takımı tutuyordunuz?

Bursa ve Deva için bana yazın.