En Büyük Rakibin Sensin!

İşimin en güzel yanlarından biri hatırı sayılır derecede insan tanımaya imkân vermesi. ETKİN BİLGİ olarak her yıl eğitim verdiğimiz ciddi bir kitle var. Bu bana, farklı disiplinlerde yetişmiş, farklı dünya görüşleri olan bir sürü insanla sohbet etme fırsatı sunuyor. Birçok insanı, işletmeyi, iş yapış şeklini yakından tanıyor ve gözlemliyorum. Üstüne danışmanlık yaptığım firmalarda farklı insan tipleri ile çay-kahve sohbetleri de eklenince bir renk cümbüşüne sahip olduğum söylenebilir.

Bu haftaki yazım insan, insanın gelişim yolculuğu ve motivasyon üzerine. Kafamı çok karıştıran bir düşünce bulutunu özetlemek zor olacak ama niyet edince özetlemeye yarayan araçlar da kendiliğinden ortaya çıkıyor.

Bakalım benim gözlemlerim nelermiş?

 

İnsan Tipleri

“Ben Oldum” cular.

Bunlar küçük köylerin büyük adamları. Rekabet ettikleri alanda kendilerinden iyileri yok ( aslında hep rakip olmayan alanlara kaçıyorlar da denebilir ) , bunun da farkındalar.  Aslında kendi kendilerine geliştirdikleri rekabetsiz bu konfor alanında sahte rekabet öyküsüne inanmışlar. Etraflarındakilerden bir tık önde olsalar da, bu sakil öndelik acımasızlığa dönüşmüş, kendilerini dışarıdan bir gözle göremez olmuşlar. Öylesine “tamam” lar ki gelişmeleri durmuş. Eleştiriye ( hele kendilerince daha önemsiz-başarısız adamlardan gelirse ) tahammülleri yok. Beraber maça çıktıkları arkadaşlarına sırf kendileri gol atıyor ( kaçırdıklarını da unutarak ) diye “futbolu” anlatır olmuşlar. En iyiyi hep onlar biliyorlar. Başkasının bilme ihtimali yok. Öne çıkmayı ve önde olmayı seviyorlar. Oysa futbol gibi iş dünyası da bir takım oyunu. Sen çok gol atabilirsin ama maç kazanman kaleciye de bağlı. Çok çalışkan, becerikli hatta vazgeçilmez olabilirler. Başarılıları güzel ve alkışlanabilir , ancak bir takım oyuncusu olmak konusunda zayıf , tutum ve davranışlar konusunda ise berbatlar.

Çabuk Küsenler

Aslında kapasiteleri var , ama inanç olarak zayıflar. En başta kendilerine olan inançları zayıf. Belki bir hedefleri yok yada başka bir sebepten motivasyonları düşük. Bunlar maça çıkmayan yada daha terlemeden sahayı terk edenler.  Gerçek bir takımsak neden çıkıyorsun arkadaşım? Oynasana!

Düz Topçular

Becerileri sınırlı ama samimiyetle iş yapıyorlar. Formaları terli. Belki hata yapıyorlar ama tekrar yazıyorum formaları terli. Ortada samimi bir çaba var. Görevlerini yapmanın huzuru mutlu olmalarına yetiyor, daha fazlasını ( kendileri için de ) istemiyorlar.

Sessiz Yetenekler

Hem yetenekli hem de alçak gönüllüler. Ne güzel değil mi? Sessiz ve derinden. Oyunu kurallarına göre oynuyorlar, takımı yukarıya taşıyorlar, kendileri ve arkadaşları için çabalıyorlar , maç kazandırıyorlar ve en önemlisi herkese karşı tutum ve davranışları saygılı.  Bu saygı ve alçak gönüllülük bazıları tarafından yanlış anlaşılıyor olsa da, belki kendileri bu özelliklerinin farkında olmasalar da işletmeleri gerçek başarıya götüren bu arkadaşlar. ( Takımını sevmesem de örnek : Gökhan Gönül )

Peki ya biz?

Sen hangi tipe kendini daha yakın buluyorsun diye soracağım. Ama önce iğneyi de kendime batırayım. Ben iyi olduğumu düşündüğüm topluluklarda hep öne çıkmayı seven bir adam oldum. Çoğu zaman kendimi “Ben Oldumcular” içinde yakalarım ve eleştiririm. Kendi tarzımı işime yansıtmayı seviyorum. Çabuk küstüğüm söylenemez. Sessiz yetenekleri beğeniyor ve kıskanıyorum ama sessiz yetenek olmaya sanırım çok uzağım. Yanında düz topçu gibi kalacağım yetenekli insanlarla bir arada olabileceğim ilişkiler geliştirmeye çalışıyorum.  Çünkü biliyorum ki benden iyi birinin olmadığı ortamlar beni geliştirmiyor.

Sen ne düşünüyorsun? Tamam biliyorum herkes “sessiz yetenek”. Ama biraz samimiyet çok şeyi çözebilir.

Çevrende yukarıdaki tiplerden var mı?  Başkasını kategorize etmek kolay. Sen hangi kategoridesin?. Özel olduğunu düşünüyorsan sen yeni bir tip eklemek ister misin?

Kendime sorduklarım : Hayatında senden iyi kaç kişi var? Kimlerden öğreniyorsun? Bu hafta kaç yeni insan tanıdın? Kaçı senden iyi?

Bireysel Motivasyon Üzerine Sarsıcı Bir Yazı

Hafta içinde bir FACEBOOK paylaşımının içinde bir yazı okudum. Yazı gerçekten çarpıcıydı. Kendini başarılı hisseden herkesin “konfor alanlarında” nasıl yalan bir dünya kurduğunu çok güzel özetlemişti.  Raymar TURADO’nun olan yazıyı Utku Kaynar ( dunyalilar.org ) çevirmiş ve yayınlamış.

Yazı vasatlığımızın sebeplerini o kadar güzel yüzümüze vuruyor ki.

Özeti Şöyle :

Büyük olasılıkla sıra dışı işler BECEREMEYECEKSİN !!

Hayalinin peşinden KOŞAMAYACAKSIN!  Çünkü

1- Yeterince Başarısız Olmadın.
2- Başkalarının senin hakkında düşündüklerini umursuyorsun.
3- Kendini olduğundan zeki sanıyorsun.
4- Okumuyorsun
5- Merak etmiyorsun
6- Otoriteyi sorgulamıyorsun, çünkü onu seviyorsun
7- Gerçeklere dayanamıyorsun

Çünkü şimdi sana, yarın her şeyin daha güzel olacağını söyleyecek olsam yarına kadar bekler sonra da bununla ilgili hiçbir şey yapmamayı seçersin.

Çünkü etrafta başın göklerde dolaşırken, etrafındaki dünyanın farkında bile değilsin. Aslında burnunun dibinde duran gerçeklik sana o kadar yakın ki, sarhoş cehaletin içinde sadece dilini dışarı bir defa çıkaracak olsan, gerçek dünyanın ne kadar lezzetli olduğunu anlarsın.

Çünkü bu seni anında bir gerçek dünya bağımlısı yapar, kendini doğruluğun çekiciliğinden kurtaramazsın. Nihayet, kendi anlama yoksunluğunu anladığında, o zaman göreceksin; gerçekten inanılmaz bir şey yapmaktan seni alıkoyan tek şey, aslında bizzat sensin.

Yazıyı mutlaka okuyunuz. Tamamı burada orjinali burada raymmar.com

Son olarak yapabileceklerimiz ile ilgili güzel bir video paylaşalım.

 

 

 

Bursa ve Deva için bana yazın.